2 Ekim 2009 Cuma

Capon değildi ama benimdi...

Blog'umun 24 saati dolmadan ihanet etmeye başladım kendisine...Sözüm ona sadece caponlar hakkında olacaktı bu blog. Ama küçük oğlumun arkasından bir iz bırakayım istedim belki de.

Daha 1 sene olmamıştı Ertan onu bana getireli. Hayvan beslemeyi ne kadar istediğimi biliyordu. Ama bütün gün evde olamadığım için kedi, köpek gibi bir hayvan beslemem de çok mümkün değildi. Elinde ufacık bir kaplumbağa ile çıkageldi bana...Hayatımda gördüğüm en komik kaplumbağaydı. Yo yo...Aslında içine tazı kaçmış bir kaplumbağaydı :) Yere bıraktığımız anda koşmaya başlıyordu. Kaçkere gülmekten ağlattı beni bilmiyorum...

Dün gece de ağlattı...Ama gülmekten değil bu sefer. Yine koşmuştu Mario. Fakat ben evde yokken, çok uzaklara hatta var olduğundan bile emin olmadığım bir yere doğru koşmuştu. O zaman anladım bir evden giden canın ne demek olduğunu...Bunu öğrenmek ister miydim bilmiyorum ama bir gün elbet öğrenecektim. Dün geceden beri duyduğum en doğru şey arkadaşımın az önce bana söylediğiydi sanırım. Mario'nun gidişinin boşuna olmadığını söyledi...Aslında Mario beni hayata hazırlayacak, daha doğrusu hayatın bir sonu olduğuna...

İki kelimem daha yok söyleyecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder